Bil Kendini ; Yalnızlık Bağımsızlıktır


21317541_119947178742250_7036671961568208555_n.jpgilginçtir Google da ”yalnız kalma” yazdığımız da en çok aratılan cümle ; ”yalnız kalmak istemiyorum”, hiç şaşırmadım 🙂 Korkmayın yahu, korkmayın artık. Azıcık yalnızlığın kimseye bir zararı olmaz.

Sadece bilmek zorunda kalanların bildiği çetin bir duraktır : Yalnızlık durağı. Ben miydim bu şeyleri bana yaptıran yoksa yalnızlığım mıydı ? diye düşündüğünüz yerde 1900lü model bir otobüsten indiğiniz, terkedilmiş köhne bir limandır yalnızlık durağı. Birine, birşeye, takdir görmeye, sevilmeye, sevmeye düşman olduğunuz savaş alanıdır yalnızlık durağı. Başarabilirim dediğiniz her seferde başarısızlığa mahkum olduğunuz F tipi bir mapushanedir yalnızlık durağı. iklimler değişirken, insanın eti, iç organları ve saç rengi değişirken , bakışlarıyla beraber değişmeyen ikinci yeridir ; yalnızlık durağı.

Mesela yalnız kalmadıkça istanbul ‘u dinleyemezsin bir orhan veli gibi, hafiften esen rüzgarı, sucuların çıngıraklarını, ayakları suya değen kadını, kuşların çırpınışlarını ve kaldırımdan geçen yosmanın düşürdüğü gülü göremezsin. Kalbinin atışlarını hele, ter kokusunu, güneşin batışını, vapurlara çarpan dalgaları, kimi ne kadar sevdiğini veyahut sevmediğini bilemezsin. Yalnız kalmak öze yapılan yolculuktur, hobi değildir, fobi hiç değildir.Birilerine kızgınlığının göstergesi, ilgi toplama aracı, cool olma çabası da değildir. Arada sırada yapılan ‘kalabalık diyeti’de değildir. Yalnızlık hayatın ‘bir’ parçası olduğunu anlamak, yaşam zincirinde ‘bir’ halka olduğunu bilmektir. Suda balık, gökyüzünde kuş, toprakta solucan, yerde insan olabilmektir.

Derin bir nefes almak gerek üstadım. şöyle içinize doğru bilmem kaç feet derin……

 

 

 

Baharı Kovalarken,ruhum ayazda kalmış


Bütün korkulardan uzak, karanlıklara alışmaktan yorgunum. alışkanlıklar da yoruyormuş insanı. Sözlerim yarım, gözlerim yarım, özüm yarım baharı kovalarken şu günlerimde, bahar rengi gözlerin olduğunu bilmiyordum. Karanlığın avuçlarında unuttun ellerimi, sende bunu bilmiyorsun. Ben değiştim artık değişiyorum, değişmeliyim. Sakallarımı kısa kesip, saçlarımı yana tarıyorum. şiirlerim yazılarım sözlerim dualarım hep kül rengine dönmüş. İnsanlara ait hiç birşeye tahammülüm yok üstelik, hele sana benzeyen insanlara. oturuşu, yürüyüşü, duruşu, bakışı…bana seni hatırlatıyor, benden evvel ki bahar gözlü kızı.

karanlığın avuçlarında unuttun ellerimi, bilmiyorsun. Işıklar kırmızı yanıyor düşlerime. duracağım demek ki ,kırmızı da durulması gerektiğini de senden öğrenmiştim sanırım. Ben değiştim, artık yanından geçsem de tanımazsın beni, çünkü bakışlarım da değişti. yalnızlıktan dahi kurtulmak üzereyim bu karanlıkta. artık beni bu karanlık duruşumla hiç tanımazsın. kaybolmaya yüz tuttum. dünya yı aydınlatan güneş hep bir yarısını karanlık bırakmaz mı zaten, işte benim ömrümün ikinci yarısı hep karanlık geçecek biliyorum. ve sen yanımdan geçsen de tanıyamayacaksın beni…

ben seni işte tam o civarda kaybettim. hani evine gitmek için her daim buluştuğumuz yol kenarındaki kuytu köşe var ya. orada. yol ışıklarının yarım aydınlık yarım karanlık bıraktığı, araba farlarının kah aydınlatıp kah kararttığı yerde..

gün gelecek unutsam seni, gün gelecek hatırlamasam seni, gün gelecek ellerini gözlerini, kaşlarını kirpiklerini. ve bir gün gelecek yalnızlık kokan bir adam, kalbinin kırıklığı ellerine vurmuş, senin için birşey yazamayan karanlık suratlı bir adam geçecek yanından. alalade ve öylesine…

Bir İhtimalin Peşinde


 

Bir ihtimal daha var. O da ;

İçinde her zaman bir imkanı barındıran birşey, hiç bir zaman hiç bir anlamlı şekle girmemiş, bir türlü tutarlı bir isim almamış, yaftalanmamış, hiç bir zaman da birşey olamamışlık hali. herşey olabilme imkanının hiç birşey olamamada sonuçlanabilmesi ya da sürekli olarak bir herşey olabilme hali…

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku romanındaki Müzeyyen karakteri tam da bizim aradığımız zamanı tüm ihtimalleriyle yaşayan bir insan. Filmini izlemenizi tavsiye ederim.

“Hiçbir zamana ait değilmiş gibi duran, yetişecek hiçbir yeri yokmuş gibi kayıtsız yürüyen, pencereden giren sabah güneşlerine karşı birlikte uyanabileceğim, hem biraz sokulgan hem alıp başını giden, hem çapkın hem sadık…”

Zamanın göreceli olması hem bilimsel açıdan hem de insanların hayat algısını anlamak açısından çok önemli bir teori. zamanın hızı saniye de 300.000 km yani ışık hızı ile aynı. Zamanı yok etmek pekala mümkün ama insanoğlunun şimdiye kadar keşfettiği bilimsel verilerle şimdilik uzak bir hayal gibi görünüyor. asıl bilginin idrak edilebilmesi, anladığımız bir şekle bürünebilmesi, günlük hayatta kullandığımız kelimelerle mümkün olabilir. çünkü bilgi önemli bir temeldir ancak bunu aktarabilmek için bilimsel ve akademik dilden uzak bir anlatımı seçmeliyiz. Halk dili. Aklıma aşık veysel geldi ne hikmetse 🙂

Asırlar elinde bir tesbih gibi
Çeviriyor çarkı devran bakalım
Sayısız bugünler bir defter gibi
Deviriyor çarkı devran bakalım

Ne ucu bellidir ne de ortası
Bir gizli sır giyinmiştir libası
Dünya harman elindedir yabası
Savuruyor çarkı devran bakalım

Kayboldum !… Hokus Pokus ; Fokus


Hokus Pokus….

Büyü, sihir yada ”bu dünyadan olmayan birşey” hepimizin ihtiyacı aslında, bir parmak şaklatmayla değişse keşke dünya.. Ama bu gün, bu akşam, bu dakika benim ihtiyaç duyduğum şey sadece ”fokus”.

Odaklanabilsem..O eski güçlü hissettiğim, zihnimin bu kadar çöp yığını haline gelmediği yıllardaki kadar odaklanabilsem..Çöp yığını diyerek haksızlık ediyorum belki de çünkü bir okadar da gül bahçesine dönmüş anılarım da var içlerinde. heyhat… sanırım insanoğlu işte bu zıtlıklar içindeki dengeye olgunluk diyor, yaşanmışlık diyor. Bugünün yaşanmışlığı dünün pervasızlığı birleşse keşke…çok cesaretli olurdu insanoğlu…

şimdi verimli bir yaşama odaklanmak istiyorum. hokus ”fokus”…..

ama olmuyor. aralarından iğne ucuyla almam gereken anılar , hisler, duygular, tecrübeler , bir türlü oltama takılmıyor, hep çer hep çöp, hep tırt…

hasbel kader olayları hatırlamak istedim bu akşam. ama yine olmadı hep duygular hep duygular. neler yaşadığım bir türlü zihnimde canlanmadı. varsa yoksa ne hissettiğim. ne hissetmem gerektiği…

yıllar önce bir gün bir yoga öğretmeni ile yolculuk etmiştim. tekstil bölümünü bitirmişti ama ”gerçek” hayatın ona göre olmadığına karar vermiş ve kendini uzakdoğunun mistik gücüne bırakmayı tercih etmişti. ve dünya için birşeyler yapmak istiyordu. bunu söylerken de çok samimiydi. tabi ben yine her zamanki kendini beğenmişliğim ile kendisine eksik olduklarını ve uzakdoğu ile ilgili iki kitap okuyup üç guru öğrenince hissettikleri şeyin ”gerçek”lerle yüzleşmekten kaçmak olduğunu anlatmıştım.çünkü hep yanlış anlıyorlardı ana temayı. hep teğet geçiyorlardı tam hissetmekten,yok olmaktan…

insan bu dünyada tek konuya odaklanabilir demiştim. çünkü bir tek yaşam hakkı var. ve hayallerini ideallerini bir kere belirleyebilirsin. karar vermen gereken bir tek şey var. bir bir bir bir bir…. sadece bir… odaklanmalısın dedim öğretmen…dünyayı kurtarmak bir şeyi kurtarmak ile aynı değildir. birşeyi kurtarmak dünyayı kurtaracak olan insanların daha az meseleye kafa yormalarını sağlamaya yardımcı olmaktır sadece. örneğin kendisi kimsesiz çocuklara yemek dağıtıp onlara ücretsiz dersler veriyordu. bu çok güzel birşeydi. ama bence eksikti. daha fedakar daha güçlü daha kariyerli bir dünya kurtarma planı olmalıydı insanların. tatminsizdim. hırçın ve gereksiz sert… ah bu ben…

yine kayboldum…olayları anlatamıyorum ama anlatmaya çalışıyorum, saçmalasam da devam edeceğim. yukarıdaki olay da bir sürü detay var mesela bir sürü konuşma bir sürü komedi bir sürü ders… ama aklıma sadece bu kadarı geliyor şimdilik…sonra devam ederim belki…yani umarım 🙂

 

Merhaba ; Dosttan gelen selam…


 

Bu yazımı yazmaya başlamak için yazıyorum. ”Yazı” değil bu ”yazı çalışması”.Nereden başlayıp nerede bitireceğime karar vermedim henüz tek bildiğim daha çok yazabilmek için,daha iyi yazabilmek için ve en önemlisi kendimi tamamlayabilmek için bu blog sayfasını oluşturmam gerektiği.Sanırım kendime konuşmak için, arzuhal için bir arkadaş bulamamış olacağım ki arzuhal ve edebi demeye dilimin varmadığı(belki ilerleyen zamanlarda edebi bir hal alabilecek olan) yazılarımı bu bloga yazarak taze tutmak, yeni şeyler öğrenmeye kendimi teşvik etmek istedim. Ve nihayetinde blogumda birikecek deneme öykü şiir vb.. yazılarımı nacizane küçük bir kitap haline getirmeyi düşünüyorum. Daha önce yazmış olduğum yazıları karalamış olduğum şiirleri de ekleyince bana başlamam için bir motivasyon kaynağı itekleyici tetikleyici etkileyici vb. güç olacağına eminim. Rastgele…