Arıyorum…


Arıyorum… ama neyi ?
Ne aradığımı ya da ne bulacağımı bilmeksizin arıyorum.
Bir şeyler var ki çokça eksikliğini hissediyorum,
Bir şey noksan fakat ne ? Hal böyle iken nereye gidiyoruz ?
Ruhumun iki yanına koşuyorum, bir yanı okyanus bir yanı sahra,
Bu arayış ne zaman başladı ne zaman biter bilmiyorum.
Neden hayat böyle geçmekte ?

Zamansız ve mekansız bir evrende, inanılacak tek şey aramak iken,
Ararken bulunan şeye inanarak dört elle sarılmak,
Başka çaresi olmayışın bir yankısı gibi,
Denize düşenin yılana sarılmasına benzemese keşke,
Elimizden gitse, temeli sarsılmış evler gibi yıkılacağız ,
Bunca yıl biriktirdiğimiz doğruların elimizden kayması,
Yıldız kayması gibi de olmaz kesin, hayal kırıklığı ve belirsizlik,
Yılanı koynumuzda beslemeyi seçtiğimizi kim söyleyecek bize.
Korktuğumuz için inandığımız şeylerin bizi mutlu ettiğine,
Öyle sımsıkı inandırmışız ki kendimizi,
Bizi bu rüyadan kim uyandırabilir.

Sanki inanmayı arıyor insan ne dersin,
Tamamlandığı o duygu’yu arıyor.
Özünü dolduran,
Yaşamını anlamlı kıldığına inandığı o ‘şey’i arıyor.
Kimi bir kişiye inanıyor, kimi kendine, kimi yolculuğa,
Kimi Tanrı’ya, kimi var’lığa, kimi hiç’liye,
Dar bir inanç ekseninde yiyerek, içerek, uyuyarak ve çoğalarak,
Kader diyerek her an’ına yaşamın,
Ne güzel iş çıkardım edasıyla ölüp gidenler de var tabi,
Tatmin olmuş duygular ve mutlulukla.
Elimizden başka ne gelir ki ,
Kader deyip geçmekten başka ne avuntumuz olabilir zaten ?

Belki de dünya kimisi için başka bir gezegenin cehennemidir.
Bana sorarsan feraset gittiğin yönde değil, geldiğin yöndedir.
Arkada bıraktığın ayak izlerinde,
Rüzgarın baştan çıkartıcı ince sesine aldanıp da savrulma,
Bu kadar muamma iken yaşam süreci; ne aranır ne de bulunur.